24.2.11

dünya dönüyor

herkes biliyor döndüğünü. işte hayat devam ediyor filan demek için de söyleniyor bu. evet, "ben"den bağımsız döndüğünü farkındayım bir sürü şeyin, tabii ki her zaman böyle düşünerek de yaşamıyorum.

yazdan beri, iki kutup çatışması olarak tanımlayabileceğim savaşın geriliminin ayak seslerini duyuyorum. hissini vereli daha da uzun oldu. iki kutup çatışması dediğim n.dir? anlatıyorum...

denizde yüzüyorsunuz. epeyce açılmışsınız her zamanki gibi. dala çıka suyun tadını çıkarıyorsunuz. yine öyle daldınız şimdi. bir anda, upuzun, ikisi yukarı ikisi de aşağı yönde olacak şekilde uçları birleşmiş, beyaza yakın bir tonda ama daha çok parlamanın etkisiyle beyaz olduğunu düşündüren kanatlarıyla bir şey görüyorsunuz. geleneksel tabiriyle melek olarak adlandıralım. o kadar güçlü, o kadar naif, o kadar güzel (ama güzelliğin bir sürü anlamıyla), demir gibi aynı zamanda ve ait olduğunuzu hissettiren varlığıyla o kadar sizden. hayır, denizin içinde değil, zaten siz de o görüntüde denizde değilsiniz artık zaten. saniyenin kaçta kaçı olduğunu hesaplayamadığınız o anda, sadece oradasınız, o da sizden bir miktar yüksekte. o anın güzelliğinin içinde kaybolmak istiyorsunuz. orada kalmak. ait olduğunuz yerde. bir de bakıyorsunuz, denizin dibinden yüzeye çıkmak üzeresiniz. yüzmeye devam ederken görüntüyü zihninizde canlı tutmak istiyorsunuz, çok güzel çünkü. tekrar dalıp görmeyi umuyorsunuz, ama sadece az öncenin anı zihninizde beliren şimdi. tekrar çıkıp düşünmeye başlıyorsunuz, n.den gördüm böyle bir şey? düşünürken tekrar dalıyorsunuz ve bu kez başka bir görüntü beliriyor, sizi yakalıyor n.redeyse. aşağılardan yükselen bir ateş, ama ateş gibi de değil, yakıcı olduğundan veya etkisi benzediğinden ateş olarak tanımlayabiliyorsunuz. ve karanlık. ateşle birlikte yayılan karanlık. uzanan çirkin kollar, bedenler. çirkinlikleri biçimlerinden değil, verdikleri, bıraktıkları histen kaynaklanıyor. kötüler. dilimizde "evil" gibi güçlü bir kelime yok ne yazık ki. bunlar saf kötülük. şimdi seni parçalayacağım hırsıyla gelmiyorlar gibi işte, parçalamak için parçalamak... sanat için sanat gibi, sırf kötülük adına kötülük etmeye (benzetmem affola). bacaklarınıza bile yaklaşmadan fersah fersah uzaklaşmak isteyeceğiniz türden kötülük bu aşağıdan gelen. tekrar yüzeye çıkıyorsunuz, gördüklerinizle aklınız fena halde karışmış. insan olarak, güçsüz, yetisiz, çaresiz ve seyirci hissediyorsunuz.


iki kutup dediğim bu. iki kutup arasında sıkışıyoruz gitgide. biz istesek de istemesek de, saflar tutulmuş, roller dağıtılmış. işte gerçekten dünya "ben"den bağımsız dönüyor. ama belli bir yöne dönüyor, belli bir hızla. birileri hız artış tuşuna bastı. senden, benden başka, ülkeler buna karşı koyamıyor bile. yer içindekini püskürüyor.

ama hatırla! gökten yardım önce geliyor.

Hiç yorum yok: