1.8.07

ben ruhi bey nasılım - edip cansever

"...
i

gördün mü hiç suyun yanmasını tuzda
gördüm ben bu yaşam boyu iniltiyi
büyük bahçelerin küçük içinde
saksılardan birinde
gördüm de
uyurken uyandırılmış gibi
beni bir sardunya büyüttü belki.

31.7.07

ironik

Alanis Morissette'nin Ironic isimli parçasını dinliyorum. Birçok parçası gibi çok hayattan ve çok gerçek! Bugün biriyle konuşuyordum, doğru, gerçek, iyi ve mutluluk denklemi hakkında; bu dünyada bu dörtlünün sağlam bir denklemini kurmak imkansız. Belki bir an için, belki bir gün için veya bir tek olay için, ama sürekliliği yok! Tüm mücadele ironiler eşliğinde yaşanıyor.

31.5.07

sis

istanbul-izmir karayolunda manisanın dağlık kısmından izmire girişi bilir misiniz? şehir, her viraj dönüşünde biraz daha açılır önünüzde. hava açıksa şehri öbür ucuna kadar görürsünüz.

o çok sevdiğim yoldan girdik izmire yine. yukarıda tostoparlak bulut kümeleri vardı ve aralarında alabildiğine açık bahar mavisi gökyüzü; bir çocuğun kaleminden çıkmıştı o resim. aşağısı, şehir, sisle örtülmüştü. değil şehrin öbür ucu, yolun ucu zor görülüyordu. garip geldi. gökyüzü muhteşemken şehir sisle kaplanmıştı. kaldırın şu örtüyü ya, diyesim geldi; bakın aslında resim çok güzel.

24.5.07

Simbelmynë


Geçmişi asla gerçek anlamda gömemezsiniz. Üstünde onlarca güzel çiçek çıkarır, gömdüğünüz yeri değiştiremezsiniz. Bugün yapacaklarınızın üzerinden de çiçekler açacak. O çiçeklere baktığınızda n. hissetmek istiyorsunuz?

25.4.07

dünyanın yargıları

Bir kere daha bu dünyanın yargısıyla karşılaştım.

Hep iyilik edip karşılığında kötülük gördüğümüzden yakınırız; biz iyi olmayı seçtiğimiz her seferinde dünyadaki her şey sanki bunun imkansızlığını yüzümüze çarpar. Bizi o kadar zorlar o kadar zorlar ki çoğunlukla pes ederiz, çünkü dünya sanki kendine uymayanı sıkı bir yargıdan geçirmiştir. Hem de bunu tüm güçlerini seferber edercesine yapmıştır ve bunu biz iyiyi, doğruyu, güzeli seçmeye çalıştığımız her seferinde sanki biz onu yok ediyormuşuz gibi sarsılarak, hiç sektirmeden, hiç ihmal etmeden yapmayı sürdürmektedir.

Dünya, kendi değer yargılarına göre davranmayanı yargılar, er ya da geç.

17.4.07

o n.dir?

Onun n. olduğunu belirleyen şeye bağlıdır. Onun n. olduğunu belirleyen şeyin algısına, arzularına, geçmişine, umutlarına bağlıdır. İki kişi yan yana aynı resme bakar ama başka şeyler görür; aynı anda aynı yerde bulunur, bulundukları yer her ikisi için de başka tatta, başka kokuda, başka havadadır. Kalabalık bir eve bakar biri, o evde yalnızlık görür; kendi yalnız evine bakar, kalabalık görür. Kendine bakar onu görür; onu o yapanın n. olduğunu düşünür bu sefer. Başkasının asla görmediği gibi gören, başkasının kesinlikle hissetmediklerini hisseden, başka kimseninkine benzemeyen istekleri olan biridir. Onu o yapandan başka hiçbir şey onu tanımlayamaz. Onun n. olduğunu belirleyen şey onu o yapandır. Gözünü üstünden ayırmadan onu gerekli malzemeleri bir araya getirir, düzleştirir, yoğurur, sıkıştırır, ezer, nemlendirir, dokunur, yumuşatır, şekillendirir, biçim verir, pişirir, boyar... Kimsenin görmediği gibi görsün diye görmeyen gözler için, kimsenin hissetmediği gibi hissetsin diye öyle hissetmeyenler için, kimsenin istemediklerini istesin diye hayallerinden korkanlar için.

11.4.07

aşktaki denge (buraya tıklayın!!!)

site her şeyi açıklıyor!!! flaş flaş flaş!!!

10.4.07

küçüklerini sev, büyüklerini say! (gazete haberini görmek için buraya tıklayın)

Küçükler bu kadar sevildiği için onlara böyle sevgi dolu, yüreklendirici sözler söyleniyor, derslerinden yorulmamaları için tatil veriliyor; büyüklere de bu kadar saygı duyulduğu için o kadar süre ayakta hiç anlamadığı ve aslında umrunda da olmayan sözler dinleniyor.

Örnek Türk evlatları atalarının sözlerine göre yaşıyor. Gurur duyuyoruz!

8.4.07

bülent ortaçgil (konserinden canlı! buraya tıklayın)

kar gibi örttün üstünü
içinde tüm çiçekler
birer birer titrediler
uykusuzluğundan belliydi
kafanda birikintiler
teker teker döküldüler
sen hep kendine önlemler aldın
ben kendime yasaklar koydum
önümüzde barajlar var
bu su hiç durmaz

7.4.07

saklambaç


bu oyunda amaç sobelenmemektir. ebe olan oyuncu, diğer oyuncu (veya oyuncular) onu sobelemeden kendi sobelemek için aramaya çıkmak zorundadır; diğer oyuncu (veya oyuncular) da ebe tarafından sobelenmeden önce ebe olanı sobelemek için saklandıkları yerden çıkmak zorundadır.

iki taraf da risk almazsa oyun oynanmaz, herkes sıkılıp yakantop oynamaya gider...

6.4.07

bugün n.ye hazır olduğumu gösteren nes.ne


Botlarımı giydim, evden çıktım, sokakta bir sürü ayakkabılıyla yan yana yürüdüm; işe geldim, ayakkabılarım ayağımda oturdum ve ayağımdakilerin bot değil topuklu ayakkabı olmasını istedim; öğlen yemeğe çıktım, hızlı adımlarla indim merdivenleri, botlarım olduğu için rahattım; işten çıkıp dışarıdaki işlerimi hallederken çizmelerim olsaydı ayağımda dedim; elimde poşetlerle eve dönerken spor ayakkabılarımı aklımdan geçirdim. Evde terliklerim ayağımda rahat rahat yayılmışken, ayaklarımı çıplak halde ve sıcak kumun üzerinde, üzerinden hafif bir meltem eserken hayal ettim.

Ben miyim ayakkabıları taşıyan, yoksa ayakkabılarım mı beni taşır dedim ve boyu bir buçuk metre olan biri olarak, bakmaya bile doyamayacağım 15 puntluk bir ayakkabıyla en ufak rahatsızlık bile duymadan tüm günü geçirebilmekle ilgili dileğimi bir kere daha hatırladım.

3.4.07

tepedeki çimenlikten seyreylemek şu alemi...


n.sıl ama? severiz değil mi bu şarkıyı? ooohhh, şöyle bağıra bağıra, hem de tam öyle bir yerde söylesek bu sözleri...

ama hayatı terk edercesine değil, bu hayattan nefret edercesine değil. özellikle çirkinliklerin içinde bir avuç güzelliğe ayak basarken onu sahiplenircesine söylemek lazım bunları, çirkinliklere inat!

sonuçta hayat başlarken şartları sen koymadın... seni hep korkuttular... okyanuslar bilinmez, ürkütebilir seni... uzat elini... aç güzelim saçını yağmur ıslatsın, süzülsün damlalar tellerinden. biliyorum seni saran o çemberi... biliyorum özgürlük emek ister...

2.4.07

dengedeyimmm...


Bir sağa bir sola, kollar bir aşağı bir yukarı... N. sağdakine n. soldakine, ortadaki yol pek bir sevimsiz görünse de... Sisten görünmemekte zaten yolun nereye gittiği. Bir yerlerde yazılı ama eğilip bakılmıyor veya uzanılarak, çünkü her şey denge işi. Eğil ama kendini salıverme, uzan ama zıplama. Dengeler, sınırlar...

İnsanın gözünün önüne hep ip cambazı gelir denge denince. İpinden düz zemine indiğinde mutludur kendisi ama o ana kadarki süreç gergin ve kısmen ürperticidir. Peki ya yaşamı boyunca o ipte olsaydı? Bir ipte sevgili olmak, anne olmak, baba olmak, evlat olmak... Aşık olmak, dost olmak, arkadaş olmak... Ayrı kişiler aynı kişide. Tüm bu sıfatlar bir kişide. Cambaz hepsini aynı anda nasıl taşır herkes için aynı kişi olarak kalarak? Diğer yandan hepsine nasıl bu sıfattaki kişi olur hem birini hem diğerini olmak isterken?

30.3.07

n.ler dileriz "sahte ben"lerimizin sahip olduğu?


Bir şeylerden (veya her şeyden) mi yoruldunuz ve bir an için o şeyler olmadan neler yapabileceğinizi mi düşündünüz; hatta o bir an içinde gerçekten o şeylerin olmamasını mı dilediniz? Çok kısa bir süre sonra tüm dileklerinizin gerçek olduğunu ama aslında hiç de olmasını istemediğiniz durumda olduğunuzu fark ettiğinizi düşünün!

Peki madem gerçekten yoksun kalmak istemediğimiz şeylerdir bunlar, n.den bunlardan yoksun olduğumuz anları düşünür, hatta o anın gerçek olmasını dileriz? Yorulmuşuzdur, hayattan zevk alamaz olmuşuzdur, yükler üstümüzde nefes aldırmayacak bir hale gelmiştir, insanlar üstümüze bize nefes aldırmayacak kadar gelmektedir...

26.3.07

n.dir


Gözün gördüğü ama birkaç saniye içinde unuttuğudur. Kazara ona denk düşen damlacıklarla beslenmeye çabalayan inatçı bir ottur. Dünyaya başını uzatmış ama güvenli sınırlarla görünme olasılığını en aza indirmiş olandır.

Sanki başka yer kalmamış gibi çok az nesnenin tutunduğu sert ama sağlam bir yere kök salandır.